Özellikle geçmişinde büyük kayıplar yaşamış kişiler ayrılığa karşı daha duyarlı ve savunmasız olabiliyor. Bu gibi durumda genel olarak kişide;umutsuzluk,öfke gibi duygular oluşuyor. Yalnızlık korkusu,karamsarlık,hayatı yaşamaya değer bulmama,hayatın anlamsızlığı,düşünülüyor. Evden dışarı çıkmama,günlük hayatın aksaması gibi durumlarla karşılaşılıyor. Derin bir acı yaşanıyor. Ölüm düşünceleri,intihara eğilime kadar giden depresyon görülebiliyor.
Aşk Sadece Duygu mu?
Erken dönemde aşkın dopaminle ilişkili olduğu,aşkın yalın bir duygudan öte bir şey olduğu anlaşılıyor. Aşık olunan kişinin peşinden sürüklenmeye,sadece onu düşünmeye ve ona odaklanmaya iten güçlü bir “dürtü”. Bugüne kadar aşk adına yapılmış resim,tiyatro oyunu,edebi eserlere bakıldığında basit bir duygudan öte tüm yaşamı peşinden sürükleyen güçlü bir arzu olduğu görülüyor. Evrimsel yönünden düşünüldüğünde soy ve yaşam devamlılığını sağlayan itici bir kuvvet olduğu düşünülüyor. Tabii bu kadar güçlü bir itici kuvvetin karşısında durmak akıntıya tek dalla karşı gelmeye benziyor.
Dr. Aylin aksoy Çoban