Metabolik sendroma,ilk bulunduğundan itibaren değişik isimler verilmiştir. Bu isimler arasında en çok kullanılanlar;İnsülin Direnci Sendromu (İRS),Sendrom X,Metabolik Sendrom (MS) ve Ölümcül Dörtlü’dür.
Bu hastalık tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de artmaktadır. Bunun en büyük nedenleri arasında hareketsizlik,beslenme tarzındaki değişimler(fast food),masa başı oturma,yoğun stres hastalığın genç yaşlarda çıkmasına neden olmaktadır.
Peki metabolik sendrom hastası olup olmadığımızı nasıl anlayabiliriz?
- Abdominal obezite (bel çevresi:erkekte >102 cm,kadında >88 cm)
- Hipertrigliseridemi (?150 mg/dl)
- Düşük HDL (erkekte <40 mg/dl,kadında <50 mg/dl)
- Hipertansiyon (KB ?130/80 mmHg)
- Hiperglisemi (açlık kan şekeri ?100 mg/dl)
Yukarıdaki kriterlerden en az üçüne sahipseniz metabolik sendrom tanısı almışsınız demektir.
Metabolik sendromun temelinde insülin direnci yatar. İnsülin direnci ise vücudun insülin salgılamasına rağmen,insülinin hücre içine girip glukozu taşıyamaması durumudur. İnsülin etkisinin yetersiz olduğu bu durumlarda kanda ve organlarda yağ miktarı artar. İnsülin direncini arttıran temel faktörler;hareketsiz yaşam biçimi ve yüksek kalori alımı sonucu oluşan aşırı kilodur.
Metabolik sendrom hastalığınız tedavi edilmezse kalp,damar hastalıkları,kalp krizi,felç geçirme olasığı artabilir ve ani ölümlerle karşılaşılabilir. Önlem alınmadığında hipertansiyon,diyabet,hiperinsülinemi,kalp ve damar hastalıkları gözlenebilir.Size düşen en önemli 2 tedavi ise;kilo kaybının sağlanması ve egzersizdir.
Diyet tedavisinin amacı insülin duyarlılığını iyileştirmek ve bununla ilişkili bozuklukları önlemektir. Metabolik sendromlu bireyler genelde şişman olduklarından ilk yapılması gereken fazla ağırlığın giderilmesi,başka bir deyişle etkin bir zayıflama programının uygulanmasıdır. Zayıflama programında ideal ağırlığa inmek hedefi gerçekçi değildir. Şişman bir bireyin ağırlığında %5–10 azalmanın bile insülin direncini olumlu yönde etkilediği gösterilmiştir. Metabolik sendromun diyet tedavisinde,obezite tedavisinde uygulanan üç önemli kurala dikkat edilmesi gerekmektedir.
- Tekrar kilo alınmasının engellenmesi,
- Düzenli olarak besin alımının azaltılması,
- Yavaş olarak kilo kaybının sağlanması (bir yıllık bir süre içinde vücut ağırlığının %10’unun kaybedilmesi) ile tekrar kilo almanın engellenmesidir.
İnsülin direncinin azaltılmasında diyetin enerjisinin yanı sıra bileşimi de önem taşır. Diyette enerjinin yağdan gelen oranının artması insülin direncini arttırmaktadır. Diyette yağ miktarı kadar türü de önem göstermektedir. Uzun süreli kontrollü bir çalışmada diyetle doymuş yağ asitlerinin azaltılarak tekli doymamış yağ asitlerinin arttırılmasıyla insülin salınımı ve duyarlılığında iyileşme gözlenmiştir. Optimal diyette yağdan gelen enerjinin %30,bunun yaklaşık %14–15’inin tekli doymamış,%7–8’inin doymuş ve %7–8’inin çoklu doymamış yağ asitlerinden gelmesinin uygun olacağı bildirilmiştir.
Optimal diyette karbonhidratın,enerjinin %55’ini oluşturması ve bunun çoğunluğunun glisemik indeksi düşük nişastalı tam tahıl ürünleri,kurubaklagiller,sebze ve meyvelerden sağlanması önerilmiştir. Posadan zengin karbonhidratlar insülin duyarlılığını arttırır ve dislipitemiyi düzeltir,ayrıca kan basıncını 5 mmHg düşürür. Uygun besin türünün seçimi ve teknolojik işlemlerin geliştirilmesiyle bunların glisemik indeksleri düşürülebilir. Glisemik indeksi düşük karbonhidratlı besinlerin diyet posası içeriği yüksektir. Posa içeriği yüksek besin tüketiminin insülin direnci ile ilintili tip 2 diyabet ve koroner arter hastalık riskini düşürdüğünü işaret etmektedir. Ayrıca tam tahıl ürünleriyle alınan magnezyum glikoz kullanımını olumlu etkilemektedir. Bunlarda bulunan E vitamini ve diğer antioksidanlar metabolik sendromun önlenmesine katkıda bulunmaktadırlar.
Diyetin protein enerjisinin %20 oranında olması ve bunun balık ve bitkisel kaynaklardan sağlanması da öneriler arasındadır. Diyetin bu tür proteinlerden seçilmesi sağlıklı beslenme için çok önemli olmasının yanı sıra bitkisel kaynaklı protein seçiminin posa tüketimini de arttırarak insülin duyarlılığını azalttığı gösterilmiştir.
Yüksek sodyum içeren diyetlerin kan basıncının yüksekliği ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle insülin rezistansı olan kişilerin günde 2.4 gr’dan daha düşük sodyum veya 6 gr’dan az tuz tüketmeleri gerekir (<1.5 tatlı kaşığı tuz). Metabolik sendromu olan kişiler sigara kullanmamalı ve aşırı alkol tüketiminden kaçınmalıdır. Alkol tüketiminin hipertrigliseridemiyi arttırdığı unutulmamalıdır.
Metabolik sendrom tedavisinde yaşam şekli değişiklikleri ilk basamağı oluşturur. Enerji alımının kısıtlanması ile birlikte fiziksel aktivitenin artırılması ile yavaş fakat devamlı kilo kaybı sağlanır. Genel olarak metabolik sendromlu obez hastalara şuanki kilonun yaklaşık %10’unun 6 ay içinde verilmesini sağlayacak düşük kalorili diyetler önerilmektedir. Haftada 0.5 kg kadar kilo kaybı sağlanabilir.
Metabolik sendromlu hastalara,en az haftada 5 gün olacak şekilde,günde 30 dakika sürecek fiziksel aktivite önerilmelidir.
Dyt. Burcu İnce