“Probiyotik” kelimesi Yunanca’da “hayat destekleyici” anlamına gelmektedir. Probiyotikler, barsaktaki mikroorganizma dengesini iyileştirerek, barsak florası üzerinde faydalı etkileri olan canlı mikroorganizmalardır. Olumlu etkilerinin başlaması birkaç gün ya da 1 haftadan daha kısa sürebilir. Antibiyotiklerle alındıklarında da etkilerini sürdürebilirler.
Prebiyotikler ise barsaktaki bakterilerin çoğalmasını sağlayan, etkinliklerini arttıran sindirilemeyen -çözünür- liflerdir. Üst gastro intestinal sistemde (GIS) sindirilemezler ve kalın barsak florasının daha sağlıklı bileşimde değiştirilebilmesi için faydalıdırlar.
Probiyotiklerin etkili olabilmesi için bu bakterilerin kalın barsağa değişime uğramadan ve canlı olarak ulaşması gerekmektedir. Bu nedenle prebiyotiklerle beraber kullanılmasına ilişkin öneriler bulunmaktadır.
Genel olarak pre-probiyotiklerin olası faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz;
- Probiyotikler doğal korumayı sağlar.
- Bağışıklık sistemini destekler,hastalık yapan mikroorganizmaların üremesine engel olurlar.
- Hastalıklara karşı vücut direncinin artmasını sağlarlar.
- İshal ve alerjinin önlenmesi ve iyileştirilmesinde önemli faydaları vardır.
- Sindirimi kolaylaştırır,kabızlığı önler.
- Vitaminlerin sentezinde ve emiliminde rol oynarlar.
- Serum glikoz ve kolesterol düzeyini azaltırlar.
- Barsak hareketlerini güçlendirir.
- Ağız ve diş sağlığında koruyucudur.
Sağlımızı ve beslenmemizi iyileştirmek için pre-probiyotiklere beslenmemizde her zaman yer vermeliyiz. Kurubaklagiller, pırasa, soğan, sarımsak, muz, yer elması, hindiba otu, kuşkonmaz ve bezelye prebiyotiklerin doğal kaynakları arasında yer alır. Probiyotiklerin besinsel kaynakları ise probiyotik bakterilerin kullanıldığı fermente yoğurtlar, peynir, turşu, ekmek, kımız, kefirdir. Pre-probiyotiklerin günlük tüketilmesi etkinliklerini arttırmada unutulmaması gereken önemli bir noktadır.
Dyt. Müge Özyurt